23 Ocak 2020 Perşembe

Okula Alışma Sürecinde Neler Yaşadık? - 2. ve 3. Hafta


Okula alışma sürecimizde oldukça başarılı adımlar atmışken, maalesef Yiğit hastalık sezonunu açtı ve o gece hastalandı. Tam olarak iyileşmesi bir sonraki hafta Perşembe gününü bulunca, Perşembe günü sil baştan başlamak zorunda kaldık. (Bir önceki okula alışma yazım için...)


2.Hafta

Ben yine hep yanındaydım, ilk başta sınıfın içinde, sonra sınıf kapısının önünde. Devamlı kontrole geldi tabi. Etkinliklere pek bir katılım göstermedi, izlemekle, gözlemlemekle yetindi.

Bir ara kitap okumak için üst kata çıktılar. Yiğit çok ağladı sen de gel diye. Sadece kapının önünde oturursam kabul edeceğimi söyleyince, o da mecbur kaldı. Arada kontrole gelse de kitabı dinledi çocuklarla uyumlu bir şekilde.
Maalesef o gün deprem oldu, erkenden çıktık eve geldik.

Cuma günü depremden dolayı herkes de tedirginlik vardı, okulda 20 kadar çocuk vardı sadece. Ben yine ara vermiş olmayalım diye götürdüm Yiğit'i.
Bir önceki günün aynısı gibiydi. Önce film izlediler, sonra parka çıktılar. Ben hep Yiğit'in görüş mesafesinde :)

3. Hafta

Pazartesi günü ben yine okula girdim. Kapı önünde durdum, ancak Yiğit kapının kapanmasına izin vermedi. Devamlı açık kapıdan kontrol etti, yerimde duruyor muyum diye.
Yemeğe çıkması için biraz zor ikna ettik. "Bak her yerde kameralar var, ben seni kameradan izleyeceğim, sende kameralara el salla" dedim de çok zor kabul etti. Öğretmeni çıkarken tüm kameraları gösterdi, bizimki el salladı. Yemekten sonra eve döndük.
Ancak okuldan ayrılırken artık sizi ertesi gün almayalım dediler. Kabul ettim tabi, artık öğretmenlerini de, arkadaşlarını da, okulunu da tanıyor. Gerisi biraz naz, biraz da ayrılık korkusu. Ayrılık korkusu da çok normal ama artık uzatmaya gerek de yoktu.

Yine akşam Yiğit'le konuştuk, ertesi gün içeri giremeyeceğim diye. Kabul etti kuzum.

Kabul etse neye yarar ertesi gün bir türlü ayrılamadık kapıda. Ne diller döktük öğretmenle beraber. En sonunda öğretmen mecbur kaldı, kucakladı içeri soktu. Bizimki öğretmenin kucağında nasıl bağırıyor, "ben kendim giderim, kendim giderim" diye. Öğretmeni anlamadı o bağırışlar arasında, ben dışarıdan duyuyorum sesleri. Bunları yazarken bile içim nasıl cız ediyor hala anlatamam, o günkü ağlaması kulağımda. Bir tek Yiğit değil, bende çok kötü oldum. Ben kapıdan ayrılamadım, bahçede oturdum ne olur ne olmaz diye. Kendimi teselli ediyorum: "Alışacak, başka yolu yok, okula gitmesi gerek" diye. İnsan nedense yine de yersiz bir suçluluk duygusuna kapılıyor.

Yukarıdan hala ağlama sesleri geliyor, "Karnım ağrıyor" diye. Sonra öğretmenleri camı açıp, beni gösterdiler "Bak annen aşağıda, hadi el sallayalım" diye de öyle rahatlamış bizimki. Ben de ancak oradan öyle ayrıldım, buruk bir şekilde. Tabi eve gidemedim, yakın bir yerlerde oturdum, tetikte bekledim, belki ararlar diye. Arayan olmadı :)

Gün geçtikçe kapı önünde ağlamalar azaldı, bir anda kesilmedi ama zamana bıraktık.

O haftanın Cuma günü önce beni öptü, yüzü ağlamaklı oldu, ama ağlamadı. İki adım ilerledi, tekrar döndü, "Anne sarılacağım" dedi, koştu geldi bir güzel sarıldık, öpüştük. El salladı, arkasını döndü ve gitti. Gözlerim dolarak çıktım okuldan  ama anladım ki oğlum anneden ayrılmaya hazır artık.


Not: Geçenlerde Yiğit öyle bir laf etti ki, gel de erime. "Anne ben okuldayken de seni öpüyorum" dedi. "Nasıl?" dedim " Gözlerimi kapamadan"...  Kuzum okulda beni öptüğünü hayal ediyormuş. 😢


Kavuşma anlarımız ise  günün en güzel zamanları sanırım.


Kabul etmek lazım büyüyorlar...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder