Monday, December 18, 2017

Sendrom, Sendrom!!! Sen Kim Olduğunu Sanıyorsun?

O uyumlu, söz dinleyen, paylaşmayı seven oğlumu bana geri getir! Sana söylüyorum sendrom, duyuyor musun beni?

Yiğit 20 aylıkken tanıştık seninle. Tanışmaz olaydık. Oğlumu götürdün, yerine her istediğim olacak ve devamlı ben, ben diyen, her şeye benim diyen bir çocuk getirdin. Ve ben bu çocukla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Bari kullanma kılavuzunu da gönderseydin.

Türlü yollar denedik, deniyoruz. Çözüm mü, maalesef tam anlamıyla henüz ulaşamadık kendisine. Ulaşan beri gelsin.

Şaka bir yana, ben nedense bu 2 yaş sendromu bize teğet geçer diye düşünmüştüm hep. Bu nedenle bu konudaki yazılanları hiç okumadım, önemsemedim. Ne de olsa sözümona benim oğlum çok akıllıydı, hep söz dinlerdi. Bir de şimdi görün kendisini, aradan topu topu 2 ay geçti, ne olmuş olabilir ki bu çocuğa. Ahh, ahhh hiç sormayın diyeceğim de, sorun ki ben de içimi dökebileyim.

Şu 2 yaş sendromu denen meret, oğlumun tüm huyunu, suyunu değiştirdi. Bizimki bir anda kendinin neler yaptırabileceğini farketti sanki. Evimizin Abdi Ağası konumunda şu anda. İnce Memed okuyanlar bilir Abdi Ağayı, köyüne neler çektirdiğini. Oyun oynayacaksak bile kim ne konumda, nasıl vaziyette duracak Yiğit belirliyor. Şaka değil, oturacağımız koltuğu bile bizim evin ağası belirliyor. Hangi oyunu, nasıl ve ne zaman oynayacağımızı da, bunun gibi daha bir çok şeyi.

2 yaş sendromu
İlk zamanlar neler olduğunu anlamadık. Bezini değiştireceğim mesela, bizimki yerlere atıyor kendini, öyle böyle değil, tepiniyor, ağlıyor. Hani o dışarılarda gördüğümüz kendini yerlere atıp, tepinen, ağlayan zırlayan tiplerden, herkesin "ay ne şımarık çocuk" deyip yanından bir an evvel kaçmak için can attıklarından biri olup çıktı. Tabi ben ilk başlarda çocuğuma neler olduğunu bilmiyorum, ben de bir inatlaşıyorum ki sormayın. Ben bezini değiştireceğim dedikçe, o daha da inat edip ağlıyordu. Sonunda ikimiz yorgun bir şekilde bir kenarda ağlıyor oluyorduk. Neler oluyor bu çocuğa, nerede hata yapıyoruz, nasıl davranacağız diye düşündükçe, eşimin aklına geldi bu meymenetsiz 2 yaş sendromu. Okudukça işte dedik oğlumuzu ele geçiren bu sendrom. Meğerse küçük bir ergen olmuş oğlumuz, büyüyormuş.

E hadi teşhisi koyduk ya gerisi. Neler yapmalıyız derken, inatlaşmanın kesinlikle işleri daha da zora sokacağını okuduk ki bunu yaşayarak da tecrübe ettim maalesef. İnatlaşma yerine dikkatini başka yere çekip unutturma yönteminden bahsediliyor ki bu da pek de kolay olmasa da bazen işe yarıyor.
Bir de bir kaç yerde okudum, umursamıyormuş gibi davranın diye. Bence kesinlikle yanlış bir yöntem ya da biz de işe yaramadı. Ne zaman umursamıyor gibi davransam, işler iyice kızıştı.

Yemek konusunda çok çok dertliyim zaten, istemediği bir yemeğin tadına bile baktırmak mümkün değil. İstediğin şebekliği yap, yalvar, yok o ağız açılmayacaksa açılmıyor. Çok ileri gider ısrar edersek, o yemekleri havalarda görmek de muhtemel. Bildiğiniz onu sinirlendirmekten tırsıyoruz. Çünkü bir de krizi tutarsa, o ağlama krizleri, kendini yerden yere atmalar... Aman Yarabbi durdurmak mümkün olmuyor.

Şu 2 yaş sendromu gerçekten de korkulacak bir şeymiş. Her çocuk aynı şekilde yaşamıyordur tabi ama 3-4 yaşına kadar bile sürebileceğini duydum. Allah korusun biz bebeveynleri.

İngilizcede "terrible two" deniyormuş bu merete. "Korkunç iki" yani. Ne kadar da doğru bir isim vermişler. Bizim sendrom biraz basitleştiriyor sanki. Yokkk hiç de basit değil. Çok çok zorlu bir süreç.

Daha neler mi yapıyorlar? Uyumak istemiyorlar, tam da uykular düzene girdi derken gecenin bir yarısı uyanıp, tekrar uyumak istemiyorlar. Sabaha karşı 5-6 gibi zombi gibi bir halde kendinizi top oynarken bulabiliyorsunuz. Bizimki gece bir anda uyanıp, ağlayarak kapıyı gösteriyordu bir ara, oradan kalkıp salondaki koltukta uykuya devam ediyorduk, daha doğrusu o uykuya devam ediyor, ben uyumaya çalışıp, bir türlü uyuyamıyordum. (Uyku demişken bir de son zamanlarda yaşadığımız uyku sorunlarından bahseden bu yazıya göz atın) Çok çok şükür ki, bu aralar onu bıraktı ama çocuklar söz konusuysa hiç bir şey kesin değildir.

Bir de bir "ben!" öğrendi ki, sormayın gitsin. O küçücük başparmağını devamlı göğsüne götürüp, "ben,benim" diyor, yani sözle söyleyemiyor henüz ama işaretler yeterince anlaşılır. Ne olsa benim, ama bir o kadar da şirin 😁

İlk zamanlar bu krizler günde bir kaç kere iken, zamanla azaldı. Şu anda haftada bir, belki de hiç olmuyor. Tabi ki bizim tavırlarımızın ve durumun bilincinde olmamızın çok etkili olduğunun da farkındayız.

İşin özü bizim minik ergenler kendi yaptırım güçlerini farkedip, gün geçtikçe bunları uygulatabilecek yeni yöntemler keşfediyorlar.

Benim için sanıyorum ki Yiğit doğduğundan beri en zorlandığım dönem bu dönem oldu. Bebekken aklı ermiyor, bilmiyor, öğrenecek diyorsun da büyüdüğü ve aklı her şeye erdiği halde bu yaptıklarına ne demeli? Meğerse bu küçük ergenlerin de kafaları çok karışık olurmuş bu dönemde. Ne de olsa artık bebek değil, çocuk kategorisine giriyorlar. Yiğit'in her daim üzerine basa basa söylediği gibi "abi" oluyor bizim ufaklık.

Allah'ım tüm bebeveynleri bu sendromun şerrinden korusun, herkese bu süreçte başarılar ve kolaylıklar diliyorum. Daha bunun 4 yaş, 5 yaş versiyonları da varmış, hazırlıklı olmak gerek 😉

No comments:

Post a Comment